<body><script type="text/javascript"> function setAttributeOnload(object, attribute, val) { if(window.addEventListener) { window.addEventListener('load', function(){ object[attribute] = val; }, false); } else { window.attachEvent('onload', function(){ object[attribute] = val; }); } } </script> <div id="navbar-iframe-container"></div> <script type="text/javascript" src="https://apis.google.com/js/platform.js"></script> <script type="text/javascript"> gapi.load("gapi.iframes:gapi.iframes.style.bubble", function() { if (gapi.iframes && gapi.iframes.getContext) { gapi.iframes.getContext().openChild({ url: 'https://www.blogger.com/navbar.g?targetBlogID\x3d22298983\x26blogName\x3dRosygarden\x26publishMode\x3dPUBLISH_MODE_BLOGSPOT\x26navbarType\x3dSILVER\x26layoutType\x3dCLASSIC\x26searchRoot\x3dhttps://rosygarden.blogspot.com/search\x26blogLocale\x3den_US\x26v\x3d2\x26homepageUrl\x3dhttp://rosygarden.blogspot.com/\x26vt\x3d386779555067991278', where: document.getElementById("navbar-iframe-container"), id: "navbar-iframe", messageHandlersFilter: gapi.iframes.CROSS_ORIGIN_IFRAMES_FILTER, messageHandlers: { 'blogger-ping': function() {} } }); } }); </script>

Rosygarden

Just a rose trying to survive in a big and cruel garden...
 

Ağlayan Kadınlar...

Saturday, July 22, 2006

Geçenlerde bir arkadaşımın bana ilettiği bir mail bu. Yazarının kim olduğunu ne yazık ki bilmiyorum ama yine de paylaşmak istedim :


Bir kadını ağlatmak çok zor değildir aslında. Kadınlar her şeye ağlayabilir; bir filme, bir şarkıya, bir yazıya... En az erkekler kadar yani! Ama bir kadını yürekten ağlatmak zordur. Eğer bir kadın yürekten ağlıyorsa, ağlatan onun yüreğine ulaşmış demektir.

Ama o yüreğin değerini bilememiş olacak ki ağlatan, gözünü bile kırpmadan teker teker batırır iğnelerini yüreğe! - İşte o zaman koca bir yumruk gelir oturur boğazına kadının. Yutkunamaz, nefes alamaz; çünkü o koca yumruk canını çok acıtır. Gözleri buğulanır kadının sonra.
Ağlamayacağım, der içinden. Ama engel olamaz işte. Çünkü yüreğine ulaşmıştır birileri ve iğneler saplamaktadır.. Bu acıya ne kadar karşı koyabilir ki bir kadın. İnce ince süzülür yaşlar gözünden; önce birkaç damla, sonra bir yağmur seli... Ve kadın ağlar; hem de çok!


Sanmayın ki gidene ağlar kadın! Gidenin giderken koparttığı yerdir onu ağlatan, orada bıraktığı yaradır. O yaranın hiç kapanmayacağını, kapansa bile izinin kalacağını bilir kadın; o yüzden ağlar. Ama bilir misiniz, ağlamak kadınları olgunlaştırır. Her damla, daha çok kadın yapar kadınları. Her damla bir derstir çünkü.


Bazen kadınlar ağladığında çoğu insan, ağlama niye ağlıyorsun ki, değmez onun için derler. Bilmediklerindendir böyle demeleri. Çünkü yürekleri acıyan kadınlar ağlamazlarsa, ölürler. İçlerindeki zehirdir onları öldüren! Ağlayarak o zehirden kurtulur kadınlar, o irini temizlerler yaralarındaki! Çünkü bilirler, o irin temizlenmezse iltihaba dönüşür yaraları.
Dönüşmemesi lazımdır oysa. O yüzden de bolca ağlarlar. Zaman geçer sonra. Kadınlar kendilerine sarılmayı öğrenirler. Umarım öğrenirler, yoksa ruhlar sapkın yollara çarpar kendini. Sapan ruhların doğru yolu bulması da yeni acılar demektir. Bunu bilir kadınlar, o yüzden eninde sonunda öğrenirler kendilerine sarılmayı...

Çok ağlayan kadınlar, bir çok şeyden vazgeçen kadınlardır aslında. Her damla olgunlaştırır kadınları evet ama olgunlaştıkça o safça inandıkları aşk gerçeği onların gözünde küçülür. Küçüldükçe değerini yitirir ve işte o zaman kendilerine sarılıp, yeni bir kadın yaratırlar kendilerinden. Güçlü, yenilmez, mağrur ve aşka inanmayan...

İnsanlar soruyorlar çoğu zaman neden bu kadar çok bekar kadın var diye; hepsi kariyer derdinde olan. Çünkü inançlarını yitirdi o kadınlar. Zamanında yüreklerine o kadar çok iğne saplandı ki, o kadar çok ağladılar ki! Artık kendilerinden başka bir doğru olmadığına inanıyorlar, o yüzden kendilerine sarılıyorlar. Çünkü biliyorlar ki sarıldıkları adamlar onları hak etmedi; hem de hiçbir zaman! Hep bir çıkarları oldu sarıldıkları adamların.

E.. o zaman niye sarılsınlar ki!
Niye sarılalım ki! Etrafınızda yürekten ağlayan bir kadın varsa bilin ki olgunlaşıyordur.
Bilin ki, gerçekleri kabul etmeye başlamıştır.
Bilin ki, artık aşkın olmadığına inanmıştır.
Bilin ki, sarılacak tek bir doğrusu kalmıştır.
O da kim, ne diye sormayın artık.

Çok ağlayan kadınlar, eninde sonunda kendilerine sarılırlar çünkü!

Just Listen...

Thursday, July 13, 2006

Kördüğüm (Gordian Knot)

Öyle uzak ki yerin uzakları aşıyor...
(You are so far away that it even passes beyond distances)

Bütün özlediklerim benden ayrı yaşıyor...
(All the ones I miss live far away from me)


Ya her şeyim ya hiçim, sorma dünya ne biçim...
(I am either everything or nothing, don't ask how the world is)

Bir kördüğüm ki içim çözdükçe dolanıyor...
(I turned into such a gordian knot that as it is untied, it coils more )

Eternal Sunshine of The Spotless Mind...

Thursday, July 06, 2006

I watched it yesterday. I really liked it. It is a fantastic film about love but it is not one of the romantic comedies we are used to. It is just different. Jim Carrey was so different too. When he is a serious guy, he can be very handsome :) I really couldn't believe that Jim Carrey can act such a serious, shy and introvert man. Kate Winslet was also great with her colourful hair. I liked the end of the film too. I would almost cry with them.





Anyway the film is about erasing painful memories for ever. When I read the summary before I went to the movie, I said to myself I should see this film and learn how to get rid of painful memories. But after seeing the film, now I came to this conclusion that you can erase your memories from your brain, you can even erase the one from your mind but never ever from your heart.




When I had the same pain, people used to tell me "Stand on, rosygarden. Just time will heal your wounds. Just wait and let the time pass by. You will forget soon" And I kept asking "But when? and when?" I tried to wait but time didn't pass by. It just seemed to stop and my pain grew deeper and deeper every day, every hour, even every minute. Then time began to pass by slowly and slowly , slowlier than ever but passed by in the end but I couldn't forget. Worse than this, I remembered every detail. Those were the most painful times of my short life, which I will never ever forget. Anyway time passed by, weeks, then months, then years passed by. Memories faded now, like old pictures. They can't hurt me now as much as at that time. Wounds are healed but there are still scars which will never go. So you never forget, just the memories fade a little. That is all you have after waiting for your wounds to get better: faded memories which comes to your mind and may still hurt you like hell when you hear a song or when you read a poem or when you watch a movie.

Anyway on the whole, it is a different great film about love and forgetting.

Welcome Back?

Sunday, July 02, 2006


Şu serin esen akşam rüzgarında tekrar bloguma dönmek ve yazmak kısmet oldu sonunda. Uzun bir süredir hiç bişi karalayamadım buraya, iki satır bile yazamadım. Bakımsız bahçelere döndü blogum farkındayım ama suana kadar toparlayamadım zihnimi bir türlü. Şuan bile aslında toparlayabilmiş değilim.

Evet yine bir yaz mevsimindeyiz. Döndük dolaştık yine yaza geldik. Ben yazları hiç sevmeyen hatta artık kelimenin tam alamıyla bu mevsimde doğmama rağmen bu mevsimden nefret eden biriyim. Hayatımın en sıkıcı, en kötü, en berbat dönemleri nedense hep yaz mevsimine denk gelmiştir, özellikle şu son dört yıldır her yaz mutlaka hayatımda bir iniş, bir dibe vuruş yaşadım. Açıkcası bu yazın farklı olacağını sanmıyorum. Daha yeni yaza girdik ama benim hayatımda darbeler inmeye başladı bile. İnsanların pazartesi sendromu vardır benim ise yaz sendromum var :) İnsanlar baharda ya da kışın depresyona girer ben yazın depresyona giriyorum :) Okullar kapanır, havalar ısınır hatta sıcaklıktan herkes, her yer kavrulur. Sonra herkes tatile gider, etrafta kimseler kalmaz ne eş ne dost. Geri gelince de tatil maceralarını dinlemek zorunda kalırsınız. Sonra televizyonlar dehşet hale düşer. Bütün dizileriniz biter, tekrar bölümler, defalarca tekrar yayınlanan filmler başlar. Sabahtan akşama kim nerden kiminle magazinleri bodrum plajlarını nerdeyse utanmasalar canlı bağlantılarla gösterir. Sonra geceleri de sıcaktan uyuyamazsanız, hadi uyudunuz diyelim sivrisineklerden uyuyamazsınız. Ha daha bitmedi. Yaz mevsimi aynı zamanda düğün, nişan gibi organizasyonların sezonudur. Daha şimdiden iki nişana, bir düğüne gittim bile. Açıkçası bu yaşta bekar olan biri olarak artık düğün davetiyelerine gıcık oluyorum. Nikah şekerlerine de gıcık oluyorum. Olabildiğince az düğüne, nişana gidiyorum. En yakın akrabaların, en yakın dostların davetlerini geri çeviremiyorum. Offf offf I hate summers....

En son bloguma ayrılıkların acısını yazmıştım. Sonunda dostumdan ayrıldık, bir hafta oluyor ama ben şimdiden onu çok özledim. Tam da ona ihtiyacım olan zamanda ayrılmak daha da zor oldu bizim için. Kim bilir artık ne zaman görüşürüz, ayrılık rüzgarı bizi birbirimizden çoooook uzaklara savurduktan sonra... İnsan dostlarının kıymetini bilmeli. Bu zamanda aynı yöne bakabileceğimiz, aynı şeylerden birlikte zevk alabileceğimiz, kara günlerimizde bile yanımızda olacak gerçek vefalı dostlar bulmak gerçekten çok zor. Bu hayatımızdaki dostlarımızın kıymetini bir kat daha artırıyor.

Ahhh ahhh bu akşam esen şu serin rüzgar olaydım....
Rabbim dileyince esip önüme geleni oradan oraya savuraydım...
Dertsiz kedersiz akşam alacakaranlığında uçuşan kuşlardan biri olaydım....
Her ötüşümle Rabbimi anaydım...
Ya da evin önündeki dut ağaçlarından biri olaydım...
Kurda, kuşa, insana nimet olaydım...
Ama insan oldum işte...
Bu dünyada bu fani dünyada imtihanların ağırlığı altında ezilen, fani dünyanın ayrılıkları ile acı çeken bir insan oldum...
 

Powered by Blogger
make money online blogger templates

   





© 2006 Rosygarden | Blogger Templates by Gecko & Fly.
No part of the content or the blog may be reproduced without prior written permission.
Learn how to Make Money Online at GeckoandFly