Su-i Zan, Güvensizlik vs.
Su-i zan etmek ne kadar kolay geliyor. Eğer karşımızdaki kişi kafamızdaki şablona, beklentilerimize göre davranmadıysa hemen hazır etiketlerimizden birini üzerine yapıştırıp damgalıyoruz adeta o kişiyi. Hiç karşımızdakinin davranışının altında neler olabilir diye düşünme zahmetine bile girmiyoruz. Bazen öle kaptırıyoruz ki gerçeklerden uzaklaşmaya kendi kurgularımıza, kendi senaryolarımıza inanmaya başlıyoruz; gerçekleri bile kabul edemiyoruz. İnanamıyoruz bile.
Hiç aklımızın ucundan geçmiyor, niye bunu böle yaptı, niye bunu söledi, niye bunu yapmadı? Hiç aklımıza gelmiyor ki farklı olasılıklar, ihtimaller. Bu su-i zan etmek midir yoksa kötümserlik midir yoksa güvensizlik sorunu mudur ya da belki paranoyaklık mıdır bilmiyorum ama beyinlerimiz de algılayışımız da dünyayı, insanları yorumlayışımız da tembelleşiyor sanki. Zihnimizde bir şekilde oluşmuş ya da oluşturduğumuz kalıplara her şeyi oturtmaya çalışıyoruz. Bilincimiz devreye girmeden sanki zihnimiz otomatik olarak her şeyi bu kalıplara göre algılamaya çalışıyor. Dünyaya kendi gözlüklerimizle bakarken bazı şeyleri gözlüklerimiz yüzünden göremediğimizin ya da yanlış gördüğümüzün bile farkında değiliz. Gözlüklerimize öyle güveniyoruz ki...
Bir arkadaş bu hikayeyi maille yollamış. Sanırım tam da bu meseleyi anlatıyor. Biz ne Hacı Bektaş Veli ne de Mevlana olabiliriz, ancak onların hallerinden ders alabiliriz:
"Bir adamcagiz kötü yoldan para kazanip bununla kendisine bir inek alir.Neden sonra, yaptiklarindan pisman olur ve hiç olmazsa iyi birsey yapmis olmak için bunu Haci Bektas Veli'nin dergahina kurban olarak bagislamak ister. (O zamanlar dergahlar ayni zamanda aşevi islevi görüyordu.)
Durumu Haci Bektas Veli'ye anlatir ve Haci Bektas Veli helal degildir diye bu kurbani geri çevirir. Bunun üzerine adam mevlevi dergahina gider ve ayni durumu Mevlana'ya anlatir, Mevlana ise bu hediyeyi kabul eder. Adam ayni seyi Haci bektas Veli'ye de anlattigini ama onun bunu kabul etmemis oldugunu söyler ve Mevlana'ya bunun sebebini sorar. Mevlana şöyle der:
- Biz bir karga isek Haci Bektas Veli bir sahin gibidir. Oyle her lese konmaz. O yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir.
Adam üsenmez kalkar Haci Bektas dergahi'na gider ve Haci Bektas Veli'ye, Mevlana'nin kurbani kabul ettigini söyleyip bunun sebebini bir de Haci Bektas Veli'ye sorar. Haci Bektas da söyle der:
- Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlana'nin gönlü okyanus gibidir. Bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez. Bu sebepten dolayi o senin hediyeni kabul etmistir."